ZİKRULLAH VE ZİKİR MECLİSLERİ

ZİKRULLAH VE ZİKİR MECLİSLERİ

Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri’nin “Dualar ve Zikirler” adlı kitabında ki “Zikrullah ve Zikir Meclisleri” bölümü…

Peygamberimiz –sallallahu aleyhi ve sellem– Efendimiz buyurmuşlardır ki:

“Her kim günde yüz kere سُبْحَانَ اللّٰهِ وَبِحَمْدِهِ  “Allah’ı hamd ile tesbih ederim” derse o kimsenin hataları deniz köpüğü kadar da olsa dökülür, yâni mağfiret olunur.”

Hadîs-i şerîfi, Buhârî Ebû Hüreyre –radıyallahu anh-’dan rivayet etmiştir. (Buhârî, Deavât, 65) Bu hâdis-i şerîf mü’minler için büyük bir tebşîrdir, yani müjdedir.

Yine Ebû Hüreyre’den rivayete göre Nebiyy-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem– Efendimiz:

“İki kelime vardır ki Rahman Teâlâ’ya sevgili, lisanda hafif, mîzanda da ağırdırlar. Bunlar:

“Allah’ı hamd ile tesbîh ederim, büyük Allah’ı tesbîh ederim.” kelimeleridir.” (Buhârî, Deavât, 65)

Yine Rasûl-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem– Efendimiz buyurmuşlardır ki:

“Rabbini zikredenle etmeyenin hâli diri ile ölünün hâli gibidir.” yani Rabbini zikreden kimse diridir, Rabbini zikretmeyen kimse de ölüdür. (Buhârî, Deavât, 66)

Bu hadîs-i şerîf ehl-i zikr için pek büyük bir tebşîrdir.

Zikrullahın envâı çoktur. Meselâ Lafza-i celâl, kelime-i tevhîd ve sâir esmâ-i hüsnâ ile zikir olduğu gibi, Kur’ân tilâveti, hadîs-i şerîf kırâati, din ilimleri öğrenmek dahi hep zikrullahtan ma’dûddur. Zira, hayatta olan kimsenin zahiri nûr-i hayâtın parlamasıyla ve bâtını nûr-ı ilim ve idrâkiyle süslendiği gibi, zikrullah eden zâtın dahi zahiri amel-i sâlih ve tâat nûruyle, bâtını da ma’rifet-i sübhâniyye nûruyla süslenir.

Zikrullah etmeyen kimse ise her ne kadar dünyâ işiyle meşgul olsa da onun zahiri ibâdetten uzak ve muattal olduğu gibi bâtını da bâtıldır.

Fakat kalbi uyanık ve zâkir olan kimse dünyâ işi ile meşgul olsa da yine kalbi zâkirdir. Nitekim âyet-i celîlede böyle insanların vasfında:

“Öyle ricâl vardır ki ticâret satış onları Allah’ın zikrinden alıkoymaz.” buyrulmuştur. (Nûr sûresi, 37)

Yine Buharî’nin Ebû Hüreyre –radıyallahu anh-’dan rivâyet ettiğine göre Rasûl-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem– şöyle buyurmuşlardır.

“Allah Teâlâ Hazretlerinin husûsi bazı melekleri vardır ki, yüryüzünde elh-i zikri aramak için dolaşırlar. Ne vakit ki Allah’ı zikreden bir cemâat bulurlarsa birbirlerine nidâ ederek «Geliniz aradığınız buradadır» diyerek orada toplanırlar. Ve o mevkii kanatlarıyla semâya kadar çevirirler. Sonra Allah Teâlâ Hazretleri, o ehl-i zikrin ahvâl ve akvâlini, o meleklerden daha ziyâde kendisi bildiği halde onlara hitaben:

Kullarım ne söylüyorlar? der. Melekler;

– Seni tesbîh ve tekbîr ediyorlar. Sana hamdediyorlar. Seni temcîd ediyorlar. Allah Teâlâ:

Beni hiç görmüşler mi? der. Melekler de:

– Hayır yâ Rabbi Zâtına kasem ederiz ki hiç görmemişler, derler. Allah Teâlâ

Pekiyi, beni görselerdi nasıl olurlardı? Melekler:

– Eğer Seni görselerdi sana daha çok ibâdet ederler; seni bütün kudretleriyle temcîd ederler, seni bütün kuvvetleriyle tesbîh ederlerdi, derler. Allah Teâlâ:

– Kullarım benden ne istiyorlar? der. Melekler:

– Senden cenneti istiyorlar, derler. Allah:

– Orayı görmüşler mi? der. Melekler de:

– Hayır, yemin ederiz ki hiç görmemişler.

– Pekiyi görselerdi nasıl olurlardı?

– Eğer görselerdi oraya daha fazla düşkün olurlardı, orayı daha fazla arzu ederlerdi, oraya daha fazla rağbet ederlerdi, derler. Allah Teâlâ:

– Pekiyi nelerden Allah’a sığınıyorlar? Melekler:

– Cehennemden, derler.

– Pekiyi onu hiç görmüşler mi?

– Hayır, Vallahi hiç görmemişler.

– Pekiyi ya bir görselerdi nasıl olurlardı?

– Eğer bir görselerdi ondan daha çok kaçarlar, daha fazla korkarlardı.

Bunlardan sonra Allah Teâlâ şöyle buyurur:

– Sizi şâhid tutarım ki, ben bu kullarımı mağfiret ettim.

İçlerinden bir melek şöyle der:

– Yâ Rabbi, filan onlardan değildir, o bir işi için onların arasına gelmiştir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

– Madem ki beraber duruyorlar, onlarla beraber oturanlar şekavetten uzak olurlar.” (Onları da mağfiret ettim.) buyurur. (Buhârî, Deavât, 66)