Mahmut Sami Ramazanoğu Hazretleri’nin kıymetli eseri “Dualar ve Zikirler” kitabı “Kur’ân Okumanın Faziletleri” bölümü altında yer alan “Âyete’l-Kürsî Hakkında” kısmı…
Ebû Hüreyre –radıyallahu anh– der ki: “Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem– Efendimiz Hazretleri beni bir vakit zekât mallarının muhafazasına me’mur etmiş idi. İlk gece, birisi gelip, hurmadan avuçlayıp aldı. Ben onu yakalayıp:
“– Seni Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem– Hazretlerine götüreceğim” dedim. O hırsız:
“– Muhakkak ben buna muhtacım, benim evlâd ü ıyâlim var ki, son derece fakîr ve zaruret içindedirler” diyerek yakasını bırakmamı istirham eyledi. Ben de merhamet edip bıraktım.
Sabah oldukta Rasûl-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem– Efendimiz bana hitaben:
“– Yâ Ebâ Hüreyre! Bu gece esiri ne yaptın?” buyurdu. Ben de cevaben:
“– Zaruret içinde bulunduğundan şikâyet etti, ben de merhamet edip bıraktım” dedim. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem bana:
“– Hiç şüphe etme ki o kimse sana yalan söyledi. Fakat o yine sana gelecektir ve bu işi tekrar yapacaktır” buyurdu. Ben bunun üzerine etrafı dikkatle gözlemeye başladım. Gece yine geldi, hurmadan avuçladı. Hemen yakaladım. Ve:
“– Seni Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-Hazretleri’nin huzuruna götüreceğim” dedim. Bir daha gelmeyeceğini beyan ile son derece istirhamda bulunduğundan acıyarak bırakdım.
Sabah olunca yine Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem– Hazretleri bana hitaben:
“– Ey Ebâ Hüreyre Geceki esirini ne yapdın?” buyurdu. Ben de:
“– Yâ Rasûlallah, son derece ihtiyâç ve zaruretinden şikâyetle istirhamda bulundu, ben de acıyarak bıraktım, gitti” dedim. Yine Rasûl-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem– Hazretleri:
“– O kimse yine yalan söyledi. Fakat yine dönüp gelecektir” buyurdu.
Üçüncü gecesinde de aynen tarassudda bulundum. Bir ara hemen geldi, hurmadan avuçlamaya başladı. Ben de onu hemen zabtedip:
“– Bu defa artık herhalde seni Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-’in huzuruna götüreceğim. Zira bir daha gelmem diye söz verdiğin halde yine geldin” dedim. O kimse bana cevaben:
“– Beni bu defa da bırakınız. Size güzel bir kelime ve duâ öğreteyim ki her halde o duâ sebebiyle Cenâb-ı Hakk sana nice menfaatler ihsan eder” dedi. Ben de:
“– O duâ nedir?” dedim. O da bana hitaben:
“– Uyku için yatağına vardığında Âyete’l-Kürsî’yi oku. Tâ sabaha kadar Allah Azîmü’ş-şân tarafından muhafaza için üzerinde hafaza melekleri bulundurulur. Yani sen sabaha kadar Allah’ın hıfz u emânında bulunursun ve asla sana şeytan yaklaşamaz” dedi. Ben de o hırsıza yol verdim ve bıraktım.
Sabah olduğunda Rasûl-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem– Hazretleri bana hitaben:
“– Geceki esirini ne yapdın?” diye suâl eyledi. Ben de:
“– Yâ Rasûlallah, bana bir takım güzel kelimeler ve duâ öğreteceğini ve o duâ sebebiyle Cenâb-ı Hak’ın bana büyük menfaatler ihsan edeceğini söylediğinden bıraktım” dedim. Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem– Hazretleri:
“– O sözler ve duâ ne imiş?” diye sordu. Ben de Âyete’l-Kürsî imiş, diye cevâp verdim. Sonra Râsûli Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem– Hazretleri:
“– Bu sözü doğru söylemiş. Fakat yâ Ebâ Hüreyre, o geceden beri sana bu muameleyi yapan ve seninle konuşanın kim olduğunu bilir misin?” buyurdu. Ben de:
“– Hayır yâ Rasûlallah, bilmiyorum” dedim. Sonra Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-:
“– Yâ Ebâ Hüreyre, o şeytan idi” buyurdu. (Buhârî, Fezâiu’l-Kur’ân, 10; Vekâlet, 10)
Hâdis-i şerîfte Rasûl-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve sellem-:
“Cibrîl bana gelip: «Cinden bir ifrit sana tuzak kurmak istiyor, yatağına geldiğin zaman Ayete’l-Kürsî’yi oku. Yani yatmadan evvel Âyete’l- Kürsî’yi oku.» dedi.” buyurmuşlardır. (Ali el-Müttakî, no: 41254)
“Allah O’dur ki, kendinden başka hiç bir ilâh yoktur. Ezelî ve ebedî hayat ile hayydir ve zâtiyle, kemâliyle kaimdir. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça nezdinde kim şefaat edebilir? O, kullarının önlerindekini de bilir, arkalarındakini de. Yani yaptıklarını, yapacaklarını, açıkladıklarını, gizlediklerini, dünyâlarını, âhiretlerini, hulâsa her türlü hallerini ve amellerini bilir. Mahlûkatı O’nun ilminden -ancak kendisinin dilediği kadarı müstesna- hiç bir şeyi kavrayamazlar. O’nun kürsîsi gökleri ve yeri ihata etmiştir. Vâsî’dir, göklerin ve yerin muhafazası, tedbîr ve idâresi O’na hiç de ağır gelmez. O çok yüce, çok büyüktür.” (Bakara sûresi, 255)